Bir mekâna girdiğinizde ne hissedersiniz? İlk olarak ne ilginizi çeker? Veya şöyle de sorulabilir: Bir mekândaki tasarım öğeleri, o ortamı ziyaret eden kişilerin ruh hallerini veya hissettiklerini etkiler mi?

İş görüşmesine gittiğiniz bir ofis, bir muayenehane veya klinik, tatilde kaldığınız bir otel veya butik otel, bir güzellik merkezi veya kuaför, alışveriş merkezi ya da ilk defa gittiğiniz bir restoran, kafe… Bu liste sayısız örnekle devam edebilir. 

İlk kez girdiğiniz bir ortamda kullanılan renkler veya duvarlardaki öğeler, siz bu unsurların farkında olmasanız da, ruhunuzda bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde etkiler bırakır. 

Renklerin duygusal çağrışımları olduğu, renklerin bizi algısal ve davranışsal açıdan nasıl etkilediği konusunda renk teorisi çalışmalarına aşinayızdır. Örneğin, iş görüşmesine giderken hangi renklerin tercih edilmesi gerektiği veya mavinin huzur verici, kırmızının ise enerji kattığına dair söylemlerle karşılaşmışızdır.

Benzer şekilde, kendinizi daha rahat hissettiğiniz ortamlardaki mimari unsurları, tasarım öğelerini, duvarlardaki tabloları ve aksesuarları incelediğinizde, geçmiş deneyimlerimiz, bilinçaltımız, doğduğumuz, yetiştiğimiz ya da uzun süre yaşadığımız coğrafi bölgelerin kültürel etkileri ve kişisel zevklerimiz doğrultusunda çeşitli ilişkiler kurduğumuzu fark edebiliriz.

Müşteri, misafir, danışan veya iş ortaklarının ağırlandığı mekanlar tasarlanırken, tasarım tarzlarının algıyı nasıl şekillendirdiği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu doğrultuda, hitap edilen çoğunluğa göre minimalist, modern veya klasik tarzlar gibi farklı tasarımlar tercih edilebilir.

Her kişisel zevke, kültüre veya yöresel özelliğe hitap etmek her zaman mümkün olmasa da, karakteri ve ruhu olan mekânlar, kullanılan renkler, mobilyalar, aksesuarlar ve duvarların oluşturduğu dil ile özgün hale gelir. Bu tür mekânlar, sadece tasarlayan kişilerin değil, içinde vakit geçiren, çalışan ve üreten herkesin bir parçasıyla var olur ve başarıları bu özgünlükleriyle fark edilir.

blog2

*

*

*

---